ModaHaberleri

Adını sanatı ile dünyaya duyuran Türk

Kudret Erkent son zamanlarda eserleriyle gündemde yer tutan genç bir sanatçı, eserlerinin mistik havası ve etrafına farklı bir kavrayışla bakışı, sıradan ve gündelik hayatın görüp de dikkat etmediğimiz taraflarını sıra dışı bir perspektifle bize sunuyor. Sanatçının bu duruşu RainerMaria Rilke’ nın ‘Genç Şaire Mektuplar’ ında tavsiye ettiği bir hususu aklıma getirdi. Kendisine akıl danışangenç bir şaire şöyle diyor Rilke; “Eğer günlük hayatında sanatın için bir malzeme bulamıyorsan hayatı suçlamayı bırak; kendini suçla, demek ki hayatın zenginliklerini çağırabilecek kadar şair değilsin henüz...” Rilke’ nın genç şaire verdiği bu dersi Erkent’ in eserlerinde de görüyorum. Alelade hayatın içinde bir olağanüstülük bulmak. Gözümüzden kaçanlardaki fevkaladeliği yakalamak...Genellikle yağlıboya ve suluboya tekniği ileçalışan sanatçının eserlerinde klasik resim sanatının esansını hissediyoruz. Geçmişin ustalarının fikir ve pratiklerindeki inceliklerini bugünün dünyasında sıradan olan üzerinde buluyor sanatçı. Bu, sıradan olanı pitoresk bir hale getiriyor bir bakıma. Alelade bir eşya ya da mekân egzotik bir özellik kazanıyor. Bazen bir köşeye yığılmış kutular, bazen bir yatak odası, bazen bir lavabo; sanatçının hayatın içinden yakaladığı küçük anlar hep baktığımız şeylere daha fazla düşünerek ve özel bir anmış gibi bakmamızı sağlıyor. Ayrıca sanatçının eskiz defterleri de kendine has bir sanat formu. Günlük hayatı sıkıcı sıradanlığının dışına çıkartıyor bizi.

Erkent’le bir araya geldik ve sanatı üzerine biraz konuştuk.

Kendinden ve sanatından bize bahsedebilir misin?

Çok küçük yaşlarımdan beri resim sanat ve estetik ihtiva eden nesnelerle büyüdüm. Babamın kitap koleksiyonundaki resimler beni hep etkiledi. 6 yaşımdan itibaren kendi kendime çizmeye ve gördüklerimi kopya etmeye başladım. Daha küçük diyebileceğim yaşlarda Rubens gibi sanatçıları biliyordum.Bunun yanında kitaplardaki tarihi şahsiyetlerin biyografileri de beni hayli etkilemişti. O zamandan beri etrafımdaki dünyayı bir “şekil” veya bir görüntü üzerinden tahlil etmeye başladım diyebilirim.

Küçük yaşlarında sanat üzerine bir kariyer inşa edeceğini biliyor muydun?

Bunun net bir cevabını vermek çok zor çünkü diğer derslerimde de iyiydim. Ama nedeni bilmediğim bir şey beni her yaptığım işte bir estetik ve göze hitap eden bir kısma odaklamaya mecbur etti. Zannediyorum bu beni şu ana getirdi.

Eserlerine biraz daha derinlemesine inelim diyorum. Eserlerindeki klasik ve 19. Yüzyıl havasına biraz değinebilir misin?

Eski ustalar ve eserlerini incelemek bende sanıyorumgördüklerimle bir empati kurmama sebep oluyor. Bu kabiliyet teknoloji çağında geliştirilmesi ihmal edilen bir kas gibi.Zannediyorum ki bugün elimizdeki akıllı telefon ve cihazlar gözümüzü kendimizden çekip dışarıya, kendimizin sınırlarından başka bir şeye bakmamızı zorlaştırdığı için bu kasımız biraz zayıf. Etrafımızda olup bitenlere bakıp derinlemesine incelemek ve bir mana vermek sadece bakmaktan daha fazlasını istiyor. Teknoloji çağının hemen öncesindeki insanlar bunu başarabiliyorlardı çünkü dikkatlerini dağıtacak bir ‘dopamin’ cihazları yoktu. Hal böyle olunca etrafında olup biten, konuşulan ya da okudukları ve gördükleri bir fenomen onların zihninde değerli bir yer edinebiliyordu. Ve bu fenomen bir sanatçı için kıymete değer bir eserin malzemesi oluyordu. Tam burada asıl mesele bir sanat pratiğinden öte, hayata bakışımızın getirmiş olduğu bir sonuç olmuş oluyor. Hayatta ortaya koyduklarımız nasıl baktığımızın bir neticesi. Sanat eserine de bunun bir meyvesidiyebiliriz. Bunun için belki biraz yavaşlamak etrafta olup biteni detaylarında aramak, belki bu beni 19. Yüzyılsanatçılarına yaklaştırıyor olabilir.

Hepimiz sanatın önemli ve olağanüstü konuları ifade etmesi beklentisi içerisindeyiz. Senin eserlerinde sıradannesneler ve anlar her zaman gördüğümüzden farklı bir havayla gözümüzün önüne getiriliyor.

Dürüst olmak gerekirse nasıl yaptığım hakkında aslında netbir fikrim yok. Bu belki kendiliğinden içimde gelişen ortaya çıkan bir şey. Bunun bir noktada zamanı ve yaşadığımız anın kıymetini en yüksek seviyeye getirme arzusunun bir neticesiolabileceğini düşünüyorum. Bizim bir şeylere yüklediğimiz kıymet sanıyorum başkalarının da bunu hissetmesine sebep oluyor. Bir bakıma fevkalade olanı çok uzakta aramaya ve egzotik olanın peşine düşmeye gerek yok. Bizim bakışımız bir şeyleri egzotik yapabiliyor.

Bahsettiklerin gerçekten önemli şeyler; peki içinde bulunduğumuz çağda zamanı yavaşlatabilmek ve bir şeylere hatta sıradan bir şeylere dikkatle bakabilmek ne kadar mümkün?

Her kadar teknolojik ve inovatif olarak ilerlesek de insan tabiatı olarak yaslandığımız bir benliğimiz var. Bu içimizin en derinlerinde. Biliyoruz ki hayatta hepimizin öncelikleri farklı ve bu öncelikler bizim bir şeylere odaklanmamızı ve uzun sürede orada kalmamızı sağlıyor. Bir başka gerçek de her devrin kendine has bir karakteri var. Bizim yaşadığımız asrın karakteri bu. Bir noktada buna uymaya mecburuz. Lakin önceliklerimize biraz daha derinlemesine bakarsak bu bizim kendimizi de görmemizi sağlıyor. Bu da dışarıyı anlamamızın,zannediyorum, yolunu da açıyor. Tabii ki hayatta birçok şeyin kesin bir tarifi yok. Hayatın belli anlarında yavaşlamak bazen de hızlanmak gerçekten her insanın kendi özelinde vereceği bir karar.

Seni etkilediğini düşündüğün sanatçılar kimler?

Eserlerine bakmaktan keyif aldığım gerçekten çok sanatçı var. En çok da eserleri ve kendi hayatlarıyla mutabık olan sanatçılar. John S. Sargent bunlardan biri mesela. Sargent’ınkendi hayatı ve yaptığı resimler birbirinden farklı değil. Sanatını hayatında yaşıyor ya da daha doğrusunu söylersek hayatını ve kendisini sanatında görebiliyoruz. İnanıyorum ki bu ustalığın ulaştığı en ileri seviye. Birinin bir sanatçınınhayatını ve sanatını ayıramaması bir sanatçının ulaşacağı en üst meziyet.  Andrew Wyeth da böyle birisi. Sanatları hayatlarının tabii bir neticesi olmuş ustalar benim için kıymete şayan. 

Hayat ve sanatın birbiri içinde kaybolması ve aradaki çizgiyi göremeyişimiz gerçekten önemli. Böylece sanatçıya daha büyük saygı duyuyoruz. Sanatçının sanatını gizlemesi onu hayatın tabii bir neticesi gibi sunması da ayrı bir güç gösterisi...

Kesinlikle. Eski dünya bunu çok iyi biliyordu. Yapaylık hepimizi rahatsız eden bir şey. Biz insan tabiatı olarak baktığımız şeylerde kendiliğindenlik görmekten haz duyarız. Uğraşılmış ve düşünülmüşlüğün belli olduğu şeyler bizi pek etkilemez. Bu giyim için de böyle. Konuşulan söz için de. Bahçe için de. Sargent bunun gerçek bir ustasıydı. 17.,18. Ve 19. Yüzyıl sanatına baktığımızda bizi eserlerin kendilerinden çok bu fenomen etkiliyor. En güzel yanı da bunun farkında olmayışımız. Oscar Wilde’ın Dorian Gray’in Portresi’ndebahsettiği şey buydu belki de şair şiirden en uzak olandır.

Sanatının teknik tarafından biraz bahsedebilir misin? Ne gibi metotlar ve malzemeler kullanıyorsun?

En temel malzeme ve metot olarak çizim diyebilirim. Bir çizgi size bir sonraki hamleniz için bir fikir verebiliyor. Gerçekten birçok şey kendi akışıyla gerçekleşmekte. Attığınız bir çizgi mesela mürekkeple çizdiniz diyelim, o çizgi istemediğiniz bir çizgiyse geri alamıyorsunuz; işte tam bu noktada o yanlış çizgiyi doğru gibi gösterecek başka çizgiler bulmak gerekiyor. Tıpkı hayat gibi, yaptığımız bir hatadan dönmek mümkün değil ama o hatayı dengeleyecek doğru hamlelerle o hatayı işin bir parçası gibi göstermek... Ekseriya yaptığım resimler ani bir kararla gerçekleşiyor. Bir şeye bakarken orada bir mana görüyorsunuz ve o sizi kendine çekiyor. Bazen onu daha iyi anlamak için küçük ön çalışmalar yaparak hissiyatı ve bağlantıyı güçlendiriyorum. Çünkü onunla daha fazla hemhal olma arzusu yüzünden. Sonrasında daha büyük ölçekte. Ya da bazen doğrudan, plansız. Bazen yorganımı sabah uyandıktan sonra görünce beni çok etkileyebiliyor ve onu o haliyle resmediyorum. Doğrusu söylemek gerekirse bir şeye başlayınca o şey sırrını sana açıyor zaten. Bir çeşit mahrem ilişki. Teknik olarak da diyebilir ki yağlıboya ve guaj boyayı seviyorum. Seyahatlerimde ise daha çok mürekkep kullanıyorum. Konuştuğum birlikte oturduğum insanlarında portrelerini çizmek bana haz veriyor. Ve canlıdan resim yapıyorum. 

Canlıdan çizmek ve resim yapmak gördüğüm kadarıyla sanatının en önemli özelliklerinden. Ve görüyorum ki belki eserlerinin bu derece çarpıcı olması onları doğrudan görerek resmediyor oluşundan kaynaklanıyor. Arada başka hiçbir şey yok. Sen ve gördüklerin.

Evet. Mühim bir noktaya işaret ettiniz. Doğrudan ben,gördüklerim ve hissettiklerim. 

Eskiz defterlerin de kendi başına bir sanat formu gibi,bunları kendin mi yapıyorsun?

Evet eskiz defterlerimi kendim yapıyorum ve tasarlıyorum. Her defter hayatımın o devriyle alakalı hem bana hem çevreme dair bir bilgi veriyor. Benim için bir günlük. Diyebilirim ki defterlerim ve anlık resimler tamamıyla hayatın içinden. Hayatımdaki dostlarım bazen de düşmanlarım orada bulabilirsiniz. Gittiklerim, gördüklerim... “Sketching”gerçekten hayatı daha iyi anlamamı sağlıyor aslında. Zamanın hareketini daha iyi müşahede edebiliyorsunuz. Ve başlı başına müstakil bir sanat formu diyebiliriz. Çoğunlukla karışık teknik kullandığımı söyleyebilirim defterlerimde.

Eserlerinin bazı online müzayede şirketlerinde satıldığını biliyorum ve doğrudan koleksiyonerlere atölyeden satış yaptığını da tahmin ediyorum.

Son birkaç senedir online müzayedeler hız kazandı vehakikaten koleksiyonerler bu platformlar üzerinden eser satın alıyorlar. Fiziki olarak bir galerinin satışından daha fazla satışı burada yaptım diyebilirim. Tabii ki galeri ve fuar ortamının satışının da kendine göre bir farkı var. Teknolojinin her ortamda oluşu burada da olumlu bir tesire yol açtı. Doğrudan atölyeden satın alanlar da oluyor. Ama o kadar fazla değil.

Breaking News Turkey Özel Haber; Savaş Uğurlu

mode, stil

modavestil.com.tr adresinde yer alan haberlerin iktibas edilirken kaynak gösterilmesini bekleriz.
Sitemizde yer alan haberin telif hakları Breaking News firmasına aittir, kaynak gösterilmeden ve link verilmeden iktibas edilemezler.
Bu içeriğin kullanımıyla ilgili yasal yükümlülükler kullanıcıya aittir.